Isparta-Eğirdir-Beyşehir-Hadim-Gazipaşa-Köprülü Kanyon-Antalya Turu  (11-16/07/2020)

 

Merhaba,

2014 yılında, biraz da hasta bir biçimde tura başlayıp “Bakalım nereye kadar gidebileceğim ?” diye sormuştum kendi kendime. Sonrada Gazipaşa’ya kadar ulaşıp orada bulunan kuzenimden madalya ve plaket almıştım. Üzerinde de “1. Geleneksel İstanbul Nire Gazipaşa Nire turu birincisi” yazıyordu. Aradan 6 sene geçtikten ve bu sene için planladığım yurtdışı turunu pandemi sebebiyle iptal ettikten sonra tekrar bir Gazipaşa tur planladım. Bu sefer 2 haftalık bir tur yapacak ve hem gidip hem de dönecektim. Tur zamanı yaklaştıkça iş dolayısıyla bu planımı da revize edip 1 haftaya indirmem gerekti. Daha önceki turda otobüsle Gazipaşa’dan dönmüştüm. Bu sefer dönüşte otobüs kullanmamak için Isparta’ya kadar araçla gidip tura Isparta’dan başlamaya karar verdim. Daha önceki turda daha çok ana yolları kullanmıştım. İznik, Bilecik, Kütahya, Afyon, Akşehir, Beyşehir ve Akseki’den Gazipaşa’ya ulaşmıştım. Bu sefer hedefimi, Eğirdir’den Beyşehir’e, oradan da Hadim’e doğru geçmek ve Kuş Yuvası’ndan inmek şeklinde planlamıştım. Böylece Gazipaşa’ya daha yakın bir yerden sahile ulaşacaktım. Dönüş için de Serik’e, oradan Köprülü Kanyon’a doğru yönelip dağ yolundan Çandır-Sütçüler tarafına geçmeyi planlamıştım. Son etap da yine Isparta olacaktı. Tabi bilgisayar başında yapılan bu plan iyi gibi görünse de tur boyunca yıpratıcı sıcağı hesaba katmamıştım. (Daha önceki turu Eylül’de yapmıştım.) 

Cumartesi sabah erken saatte yola çıktım. Bisikleti bir gece önceden arabaya yüklemiştim. Öğleden sonra Isparta’ya vardım. Belediye otoparkına girip bisikleti kurdum ve üstümü belediyenin tuvaletinde değiştirdim.

 

1.       Isparta-Eğirdir : (11/07/2020)

Hızlıca attım kendimi Eğirdir yoluna. Dümdüz hatta hafif bir inişle yol başladım. Ara ara Garmin’e yüklediğim yeni arayüzü kontrol ediyordum. Kalp atış sensorünü de Decathlon’dan yeni alıp kullanmaya başlamıştım. Bu kullandığım ilk tur olacaktı. Garmin’de onu da takip etmeye başladım. Bu arayüzde powermetre değerleri de dahil olmak üzere (ki bende yok) bir çok bilgiyi aynı anda görüntüleyebiliyordunuz Hızı analog olarak da görme şansınız vardı.

Eğirdir’e yaklaştıkça Davraz Dağı’nın heybetli görüntüsü karşıma çıktı. Küçük bir yokuşun ardından dik bir inişle Eğirdir’in merkezine vardım. Bir otel bulup yerleştim. Çantaları otele bırakıp kara ile birleştirilmiş adayı turlamak ve Eğirdir Gölü’nü görmek için yola çıktım. Ada yolunun girişinde bisiklet kiralayan yerler vardı. Gençler ada yolunda bisiklete biniyorlardı. Selamlaşıp yanlarından geçtim. Zaman zaman fotoğraf amacıyla durup dingin göl sularını izledim. Odaya dönüp erken başladığım günü dinlenerek sonlandırdım.

 

 

Mesafe : 41,62 km.

Yolda Geçen Süre :  2:27 saat

Ortalama Hız : 16,9 km/s

Maksimum Hız : 37,8 km/s

Toplam yükseklik kazancı :  186 m.

Toplam yükseklik kaybı : 294 m.

Maksimum yükseklik : 1.094 m.

 

 

 

2.   Eğirdir-Beyşehir : (12/07/2020)

Kahvaltı sonrası yola çıkmaya hazırdım. Gölün güneyine doğru uzanan yolda etrafıma baka baka ilerliyordum. Tepede, göl manzarasının çok güzel olacağını düşündüğüm bir tesis vardı. Adı Yörük Konağı Turistik Tesisleri’ymiş. “Bir dahaki gelişime buraya da çıkayım.” dedim kendi kendime. Bugünkü ilk hedefim Zindan Mağarası’ydı. Aksu yakınındaki bu mağaraya kızım 1,5 yaşındayken gelmiştik ilk olarak, ama o zamanlar açık değildi. Yirmi sene sonra aynı yere bu kez bisikletle gidiyordum. Eğirdir Gölü’nden güneye, Kovada Gölü’ne doğru uzanan yoldan ayrılıp Beyşehir istikametine döndüm. Yol dik bir çıkışla beni yükseltti. Son Eğirdir Gölü manzarasını fotoğrafladıktan sonra yola devam ettim. Aksu’ya geldikten sonra ana yoldan ayrılıp mağara yoluna girdim. 5 km.lik keyifli bir yolun sonunda mağaraya vardım. Beni gören bir grup görevli girişte bana doğru yürüdü. Görevlinin biri tam girişte bana dönüp “Hooop. Orada dur.” dedi. Amacım, bisikletimi mağaranın giriş kısmındaki gölgelik alana almaktı. Bisikleti girişteki gölgeye alacağımı söylediğimde de klasik atağını yaptı : “Yasak! Dışarı koy.” Bu gereksiz sert yaklaşım hoşuma gitmedi. Hele 40 derece güneşin altında ortalığa bırakmayı kesinlikle düşünmüyordum. Bu sefer ben atak yaptım: “Bisikleti buraya bırakmam. Girişe, şu gölgeye bırakacağım.” Benim kararlı tutumum da bu sefer onları şaşırttı. Ben atağa devam ettim.  “Bakın bisikletçileri bu şekilde yönlendirmeyim. Bisikletleri en kıymetlileridir. Gözlerinin önünden ayırmak istemezler. Onlara yardımcı olun.” dedim. Bu sefer onlar yumuşadı. “Sizin bisikletleri görünce motorcular da koymak ister. Bugün kaymakam da gelecek. O da sorar bunlar neden içeride diye” dedi. Son olarak da güzel bir öneri ile geldi. “Bisikleti bu bahçeye koyun. Hem gölgede hem de gözümüzün önünde olur.” Ben de daha fazla ısrar etmedim. Onların da oturduğu çağ bahçesinde uygun bir yere koydum. Kendilerine de teşekkür edip mağara girişi için bilet aldım. Diğer görevli bana “Kaskınızı çıkarmanıza gerek yok. Mağaraya kaskla giriliyor. Siz zaten kasklısınız.” dedi. Merakla mağaraya girdim. Elimde bisikletimin küçük farı da vardı. Yaklaşık 750 m.si gezilebilen dar bir mağaraydı. İlk defa girdiğim için de merakla etrafımı seyrediyordum. Giriş, çıkış, fotoğraflar derken 45 dakika- 1 saatlik bir süre orada kaldım. Sonra çıkıp yola devam etmek için hazırlandım. Girerken bana yokuş yapan eleman bu sefer yanıma gelip “Kusura bakmayın amacımız zorluk çıkarmak değil.” dedi. Ben de “Sorun yok.” deyip yola çıktım. Bundan sonra yolum 1800 m.lik Dedegöl geçidine doğru çıkıyordu. Yokuştan ziyade asıl sorunum eriyen asfalttı. Zift tekerlere yapışıyor ve küçük taşları da yapıştırıyordu. Bu şekilde taşlar çamurluğun içine sürtünüyor ve ilerlemeyi zorlaştırıyordu. Arada sıra durup taşları temizlemeye çalışsam da o bu kadar zordu ki taşları tekerden ayıramıyordum. Ama Allah’tan çamurluk vardı, eğer olmasaydı taşlar kadroya çok zarar verebilirdi.

Yemek için fazla alternatifim yoktu. Yok üstünde köy de yoktu. Yola en yakın köy olarak Yakaköy’ü buldum. Yoldan çıkıp köye girdim. Adı “Tek Lider Süpermarket” olan bir köy bakkalından nevaleyi alıp önündeki bankta atıştırdım. “Köyün içinden devam edip yola bağlanabilir miyim ?” diye sorduğumda geri dönmemin daha iyi olacağını, yolun çok bozuk olduğunu söylediler. İnat etmeyip geri dönmemin doğru bir karar olduğunu, ilerleyip ana yola bağlanan yolun durumunu görünce anladım. Yol iyice dikleşti. Hava 40 derecenin üstüne çıktı. Benim zirveye varmam de epeyce sürdü. Dedegöl Dağı’nın zirvesinde karın hâlâ erimediği yerle vardı. Zirveden dik bir inişle Yenişarbademli’ye varacaktım. Yemeği de orada halledebilirim diye düşünerek inmeye başladım. Yine bir baraj inşaatına denk geldim ki baraj inşaatı demek yolların daha yukarından yeniden yapılması demekti. Garmin’in çizdiği rotadan hayli farklı bir rota ile inmeye devam ettim. Yenişarbademli’ye vardığımda akşam saatleri olmuştu. Yemek için ne hayaller kurmuştum ama yine bir “Market Önü Bank” Restoran’da rezervasyon yapılmıştı bana. :)  Bugünkü planım Seydişehir’e varmaktı ama o kadar geç kalmıştım ki rotayı Beyşehir’e çevirdim. Daha önceki turumda da Beyşehir’de konaklamıştım. Daha önce kuzey-güney istikametinde geçmiştim Beyşehir’i. Bu seferki batı-doğu istikametinde olacaktı. Yola devam ettim. Beyşehir Gölü’yle bir kez daha buluştum. Bu sefer tabiat parkı olan bölümünün yanından geçiyordu yol. Su kuşlarının yaşam alanı olan bölgeden... Akşam saatlerinde güneş artık gitmişken yola devam ediyordum. Havanın kızıllığı gitti. Tamamen geceye döndü. Yeşildağ’ı geçip Huğlu yoluna bağlandım. Daha önce Akseki’ye gittiğim yolun aksi istikametinde Beyşehir’e doğru ilerliyordum. Yoğun trafiğe dikkat ederek merkeze kadar pedal çevirdim. Aklımda yine yemek vardı. :) 22:30’da vardım Beyşehir’e. Kalacak yeri ayarladıktan sonra gece çorbası ile günümü tamamladım.

 Mesafe : 133.87 km.

Yolda Geçen Süre :  14:43 saat

Ortalama Hız : 13.3 km/s

Maksimum Hız : 60.5 km/s

Toplam yükseklik kazancı :  1.738 m.

Toplam yükseklik kaybı : 1.541 m.

Maksimum yükseklik : 1.780 m.

 

3. Beyşehir-Hadim : (13/07/2020)

Sabah, otelin terasında güzel bir manzarada kahvaltı yapıp hızlıca yola koyuldum. Dünkü rotam aslında Seydişehir’e kadardı ama günü burada noktaladığımdan bugüne 20 km. eklenmişti bugüne. Seydişehir’e kadar yol düzdü. Merkezinde su takviyesi yapıp yola devam ettim. Kendi kendime “Asfaltın kalitesi çok güzelmiş” dememe kalmadan “Hay dilimi eşek arısı soksun.” geldi arkasından . O güzelim asfaltın üstüne zift döküp üzerine de taş döküyorlardı. Bu da yolun bütün keyfini alıyordu. “Belki biraz sonra biter” diye diye geçiyordu kilometreler ama biteceği de yoktu. Yol üstünde yemek yiyecek bir yer olmadığı ve haritadan da görünemediği için yola en yakın bir köye gitmeye karar verdim. Yalıhöyük uygun görünüyordu. Kısa bir sürüşün ardından merkezine varıp küçük bir lokantada açlığımı giderdim. Kısa bir “Nereden geliyorsun ? Nereye gidiyorsun ?” muhabbeti geçti. Çayın ardından yola devam ettim. Yol aynı keyifsizliği ile karşıladı beni. Önümde, Kadıbeli geçidine kadar yaklaşık 10 km.lik bir tırmanış vardı. Sıcaklık güneşin altında 40 derece civarında dolaşıyordu. Kadıbeli geçidinden sonrası Bozkır’a kadar inişti. Yolda karşılaştığım bir adam bana ısrarla “Bozkır’ın ne kadar güzel olduğunu ve mutlaka merkezine girmem gerektiğini söylese de geç kalmamak için yola devam edip Hadim istikametine doğru ana yoldan ayrıldım. Bu da, iniş bitiminde direkt tekrar çıkışa başlamak demekti. Yol biraz çıkıp sonra tekrar inişe geçtiğinde fark ettim ki Garmin’de çizdiğim rotadan farklı bir yöne doğru gidiyorum. Yine bir baraj inşaatına denk gelmiştim. Yani tüm yollar daha yüksek bir irtifada yeniden yapılıyordu. Şaşırmadım tabi. Ayrıca yol da bakımsızdı. Buna da şaşırmadım çünkü bir süre sonra sular altında kalacaktı. Sonra içinde bulunduğum vadiye baktım. Bisiklet turunda geçtiğim bir çok yerin daha sonra sular altında kaldığını ya da kalacağını düşündüm. En bilindik örneği Yusufeli’ydi ama aslında Bartın’a, Ilgaz Dağı’na giden yolların kaybolacağı aklıma geldi. Sonra da, Çoruh örneğinde olduğu gibi, coşkun akan ırmakların durgun suya dönüşmesini düşündüm. İhtiyaç mı yoksa daha fazlası mı ikilemi hep aklımı kurcalar bu gibi durumlarda…

“Yalnızca” adındaki köyden yalnız başıma geçtim. :) Vakit akşam olmuştu ve Hadim’e daha çok yolum vardı. En kötüsü de bu yolun çoğunluğunun yokuş olması. Korualan köyünde su takviyesi yapıp yolla ilgili bilgi aldım. Aldığım bilgi şuydu: “Önünde biraz rampa var. Yolu da yapıyorlar.” Ve özetle şu manaya geliyordu : “Hep çıkacasın ve yolda yapım çalışması var. Yol çok bozuk.” Evet çok bozuktu. Gelirken şikayet ettiğim, o asfalt üstüne taş dökülen yerlere rahmet okutacak kadar bozuk. Asfalt diye bir şey yoktu yolda. Tamamen toprak. Taşlı, tozlu. Bu, hem tırmanışta hem inişte sıkıntı demekti. Bunun yanında artık güneş de batışından sonraki kızıllık da yoktu. Tek başıma ilerlerken zaman zaman yanımdan geçem, karşıdan gelen araçlarla selamlaşıyordum. Eminim akıllarından “Bu adam deli mi ? Bu saatte burada ne işi var ? “ soruları geçiyordur. :) Sürekli çıkışın bitimine ne kadar kaldığını kontrol etmeye çalışıyordum ama Garmin’deki rota’dan gitmediğim için bunu da bilemiyordum. Havanın zifiri karanlığında birden aklıma hiç köpek sesi duymadığım geldi. Köpek kovucum gidon çantasındaydı ama aslında cebime alma vaktim çoktan gelmişti. “İti an çomağı hazırla” misalı köpek sesleri duymaya başladım. İnşallah yola çıkmazlar diye dua ettim. Çünkü gündüz yanından geçtiğinde kılını kıpırdatmayan köpekler gece vakti aslan kesiliyorlardı. Neyse ki sesler pek fazla yakınlaşmadı. Ana yolla buluşup Hadim’e inerken bile yol hâlâ taşlı topraklıydı. Bir türlü hızlanamıyordum. Çok da gecikmiştim. Hadim’in merkezine ulaşmam 23:30’u buldu. Internet’te, az sayıdaki konaklama seçeneklerinin ilki Belediye Otelli olarak görünüyordu. Oraya gidebilmem için de 2 km. daha yol gidip yokuş çıkmam gerekiyordu. Yorgun argın otele ulaşıp hemen yer sormak istedim ama ortada kimse yoktu. Otelin önü de araba dolu olunca yer konusunda endişelendim. İlgili kişinin numarasını aradım. Adam üst kattan aşağıya indi. Yer olmadığını söyledi. Hadim’in kiraz vaktinde tüccarlar sürekli kiraz almak için gelir birkaç gün kalırlarmış. Yakındaki Taşkent’teki otel de pandemi dolayısıyla kapanınca bölgenin tek oteli burası kalmış. Eleman bana, öğretmen evi, bir pansiyon ve polis misafirhanesine gitmemi, yardımcı olabileceklerini söyledi. Ben de kendisine, “Buralarda yer bulamazsam gelip lobide kalırım.” dedim.  “Yardımcı olurum.” dedi. Dediği gibi de oldu. Öğretmen evinde kapı duvardı. Pansiyonda da yer yoktu. Hiçbir ümidim olmadığı halde karakola gidip durumu anlattım ama beni beklettikleri halde bir hareket olmayınca otele geri dönmeye ve lobisinde sabahlamaya karar verdim. Adam da sağ olsun beni geri çevirmedi. Bir sürahi su getirdi. Ben de, yolda kurduğum yemek ve duş hayallerimi mideme gömüp ikili koltuğa kıvrıldım.

Mesafe : 134,54 km.

Yolda Geçen Süre :  14:47 saat

Ortalama Hız : 12.2 km/s

Maksimum Hız : 52,2 km/s

Toplam yükseklik kazancı :  1.756 m.

Toplam yükseklik kaybı : 1.346 m.

Maksimum yükseklik : 1.820 m.

4. Hadim-Gazipaşa : (14/07/2020)

Sabah erken uyanıp hazırlandım. Elemana teşekkür edip kahvaltı için merkeze indim. Bir pastanede, çay eşliğinde böreği gömüp akşamın acısını çıkardım ve Taşkent’e doğru pedallara asıldım.  İlk kilometrelerde yine yokuş başlamıştı. Kiraz diyarı olduğun tanık olduğum Hadim’de bir yerlerden bir avuç kiraz alıp tadına bakmayı umuyordum. Normalde Yalova’yı, Salihli’yi ve benim memleketim Tokat Zile’yi kiraz diyarı olarak biliyordum ama Hadim’i hiç duymamıştım. Kirazının tadına bakmalıydım. Bunu düşünürken yol kenarında kiraz toplayan köylüleri gördüm. Ben onlara ”Kolay gelsin.” dedim. İki günlük merakıma cevap geldi :  “Sağol. Gel kiraz ye.” Ben durdum. Elinde kova olan amca yanıma geldi. “Poset aç.” dedi. “Yok. Sağol. Bana bir avuç yeter,” dedim. ” Olmaz. Poşet aç.” diye ısrar etti. Çantamdaki poşetin içinde marketten aldığım şeyler ve ekmek vardı. Ekmeğin yanında yer açtım. Adam, neredeyse kovayı çevirecekti durdurmasam. Ben birkaç avuç alıp teşekkür ettim. Kirazın tadına Taşket’teki büyük çeşmenin yanında baktım. Muhteşemdi. Hani “Kütür kütür” derler ya… Bir avucunu orada lüpletip yola devam ettim. Yol dediysem yokuşa tabi ki. Tabi bu arada Taşkent’in konumuna da hayran kaldım. Vadi harika görünüyordu. Önümde 1.890 m.’ye çıkacak bir yol vardı. Ardından Sıraselviler’e giden ana yoldan ayrılıp Kuş Yuvası geçidine doğru devam edecektim. Tabi bu sırada bir de 1.925 m.’lik Çukurtyurt geçidini aşacaktım. Ve tüm bunları 35-40 derece civarı sıcaklıklarda yapacaktım. Sıcak beni çok yıprattı. Düşündüğüm şekilde hızlanamadım. Açlık da vurunca ilk fırsatta bir şeyler yemeye odaklandım ama o fırsatı epeyce sonra bulabildim. Yine bir barajın havzasında tek başına bir lokantanın tek müşterisi oldum. Saç kavurmayı hak ettiğimi düşünüp mideye indirdim. Bu turda ciddi bir performans düşüklüğü yaşıyordum. Ya pandeminin verdiği antrenmansızlıktan, ya sıcaktan ya da nüfus kağıdının eskimesinden… :)

Yemek sonrası yolum yavaş yavaş geçide doğru tırmanışa geçti. Çok güzel bir vadiden ilerliyordum ve bu vadi yine tünellerle geçilecekti yakın bir gelecekte. Yolda ilerlerken bu manzaralar görülmeyecekti. Kendimi şanslı hissediyordum bu vakitte geçtiğim için.

Saat ilerlediği için fazla vakit kaybetmeden zaruri ihtiyaçlarda durdum sadece. Gerisi Kuş Yuvası geçidinin tünelleri. Ana yolda ayrılıp eski yola girebileceğim yeri bile bulamamıştım. Akşam geceye döndüğünde -ki ben buna 2 gündür çok alışıktım- inişe başlamıştım. Çevremi görmeden, far ışığında, yola, arabalara, çevreye maksimum dikkatle… Kalabalık olan yol çok keyifliydi ama çok da dikkat gerektiriyordu. Ellerimi frenlerden bir an bile ayırmadan… Karanlık asıl zifiriliğini Gazipaşa için Demirtaş yoluna ayrılmamla gösterdi. Sadece ben ve yol kaldık. Aramıza diğer araçlar giremedi bile… :)

Sahile varınca saat gece yarısını geçmişti. Daha önce bu yolu iki kez geçmiştim. Kıyı yolu çok keyifli ve yokuşu olmayan bir yoldu ama en az bir buçuk saat daha yol gitmem anlamına geliyordu. Benim geleceğimden haberi olan kuzenimi daha fazla bekletmemek için beni arabayla almasını rica ettim. O gelene kadar eşyalarımı bisikletten ayırıp bisikleti arabaya yükleme hazır hale getirdim.

   

Mesafe : 114,17 km.

Yolda Geçen Süre :  15:00 saat

Ortalama Hız : 11.0 km/s

Maksimum Hız : 47,9 km/s

Toplam yükseklik kazancı :  1.526 m.

Toplam yükseklik kaybı : 2.944 m.

Maksimum yükseklik : 1.920 m.

5. Serik-Köprülü Kanyon-Antalya: (16/07/2020)

Daha önceki gelişimde de kuzenimle birlikte bir gün geçirmiştik ama bu sefer çok önemli 2 fark vardı. Artık evliydi ve çok yakın zamanda bir bebeği olmuştu. Ben de bu ziyaretimi, pandemi döneminde,   bebeğe altın takmak için bir fırsata dönüştürmüştüm. Kahvaltı sonrası Gazipaşa’da epeyce dolaştık. Hatta akşamüstü denize de girdik. Kendisinden ertesi gün beni Serik’e bırakmasını rica ettim. Zira o yolu daha önce geçmiştim. Dümdüz, bol trafikli ve güneşin altında kızarmalı bir etap yerine Köprülü Kanyon’a bisikletle gitmeyi tercih ettim. Hatta rotayı orada dağa çevirip Çandır ya da Sütçüler’e varmayı hedeflemiştim. Tabi bu gerçekleşmedi. 40 derecenin üstünde, pedal çevirmekte çok zorlandığım yokuşlarda ve gece yarına kadar varan saatlerde yollarda olunca kısa sürede bu sevdamdan vazgeçip Köprülü Kanyon’a odaklandım. Oluk Köprü’ye kadar düz gidip karşı kıyıdan geriye döndüm. Yolda, Köprüçay’a karşı yemek molası verip rafting yapanlarla selamlaştım. Kendimi  suya atmamak için zor tuttum. Köprülü Kanyon’da rafting yaptığımız zamanları hatırladım. Sonra yine güneşin altında pedal çevirip Serik’in arka yollarından bu sefer hedefimi Aksu’ya çevirdim. Meşhur köftesinden yedim. Orada bir otel bulamayınca da yol Antalya’ya zaman da gece yarısına kadar uzandı.

Ertesi gün otogara gidip otobüsle Isparta’a ulaştım. Otobüsün penceresinden bakarken yeni turların hayallerini kuruyordum.

Mesafe : 126,51 km.

Yolda Geçen Süre :  13:49 saat

Ortalama Hız : 14,7 km/s

Maksimum Hız : 58,3 km/s

Toplam yükseklik kazancı :  1.156 m.

Toplam yükseklik kaybı : 1.118 m.

Maksimum yükseklik : 162 m.