Vize-İğneada-Kıyıköy-Vize turu (18-19 Haziran 2022)

 

2018’deki Viyana-Kırklareli turunun sonrasında bir daha Trakya’ya yolum düşmemişti. Zaten Istrancalar’ı geçtiği kısım da Dereköy Sınır Kapısı’ndan Kırklareli’ne olan kısımdı. Bu sebeple eşimin olmadığı bir hafta sonu için Vize’den başlayıp Vize’de bitireceğim bir tur planladım. Vize’ye kadar bisikletimi arabayla taşıyacaktım. Bir gün önceden gitme planını son dakikada Cumartesi sabah hareket etmek şeklinde revize edince geceden bisikleti arabaya yükleyim sabah erken saatte yola koyuldum.

                              

1. Gün  Vize-Poyralı-Demiköy-İğneada Bisiklet   18/06/2022

 

07.37’de yola çıkış.

Arabayı koyacak uygun bir yer bulup Tito’yu monte ettim. Kahvaltı niyetine bir yerde tost ve çay ikilisine sığınıp kendimi yola attım. Sabahın ürpertisiyle dar ve soğuk asfaltlı yolda ilerlemeye başladım. Baharın yaza dönen yüzünde yeşillik iç açıyordu. Yol hafifçe çıkışa geçti ama çok rahatsız da etmedi. Yolun dar oluşu ve kenarda fazla bir alan olmayışı maksimum derecede dikkat gerektiriyordu ama sabah trafiğinin yoğunluğunun az oluşu bunu telafi ediyordu.

Poyralı’dan sağa dönüp İğneada yoluna girdim. Istrancalar’a en son Viyana-Kırklareli turunun son etabında, Burgaz-Kırklareli etabında gelmiştim. En çok aklımda kalan şey ise, sınır kapısına kadar yokuş tırmanırken bana üşüşen sinekler olmuştu. Çok rahatsız etmişlerdi beni o sıcak havada sırılsıklam terlemişken. “Allahım inşallah o sinekler beni bulmaz buralarda.” diye geçirdim içimden. Beni rahatlatan şey İğneada yolunun daha geniş ve sıcak asfalt oluşu oldu. Emniyet şeridi de daha genişti. Jandarma Kule (810 m.)’ye kadar tırmanışa devam ettim. İnişin ardından yol yine çıkışa geçti ve 640 m.’deki Kadın Kule’ye tırmandım. “Geçit” ya da “Bel” kelimelerine alışık olduğum için “Kule” kelimesi garip gelmişti bana. :)

Tırmanışım sırasında, yolun geniş ve virajlı bir bölümünde, yanımda şeridi dolduran yavaş bir kamyon vardı. Ben de geniş olan emniyet şeridinde kamyondan biraz uzaklaştım. O sırada, aniden, kamyonla benim aramdaki boşluktan, 59 plaka beyaz bir Clio Sembol araç geçti. (Detayları hâlâ hatırlıyorum. :) ) Neye uğradığımı şaşırdım. Herhangi bir sıkıntı yaşamadım ama sürücünün yaptığı bu gerizekalılığa çok sinirlendim. Çok ciddi bir risk oluşturmuştu benim için. Beni görmeden geldiyse ve ben de kamyona yakın olsam, bir bisikletli kazası haberine de ben konu olurdum. Adamı yakalayabilsem ya da bir yerde karşılaşsam çok fazla tepki gösterir, ağzıma geleni söylerdim her halde. Yolun devamında gözleri arabayı aradı ama göremedim bir daha.

Yemek yemek için Demirköy’e ulaşmayı hedeflemiştim. Sezon henüz başlamadığı için çok da hayalini kurduğum bir yemeği yiyemesem de karnımı doyurdum.

Demirköy’den sonra ise yol eski haline, Vize-Poyralı arasındaki dar ve soğuk asfaltlı, emniyet şeridinin olmadığı haline döndü. Ama manzaranın keyfi de katlanarak artıyordu. Yemyeşil ormanlar, mavi bir gökyüzü… Daha önce arabayla geldiğim bir sefer yemek yediğimiz yeri bulmaya çalıştım ama her yer değişmiş, bazı yerler de kullanılmadığı için harabeye dönmüştü. Yeni yeni kamp yerleri de açılmıştı. Etrafta levhalarını görüyordum. İğneada’ya 5 km. kala, ertesi gün yolumu geçireceğim ve daha önce de arabayla girdiğim Longoz ormanı yolunu gördüm. O yoldan bisikletle geçeceğim için çok heyecanlıydım.

İğneada’nın merkezine ulaştığımda, merkezde kalacak yer ararken, fazla bir seçenek olmadığını, var olan otellerin de fiyatının çok yüksek olduğunu gördüm. Birisine girip fiyat sordum. Kalmaya karar verim. Tito için kapalı bir yer talep ettiğimde dışarıda yer gösterdikleri için memnuniyetsiz bir şekilde oradan ayrıldım. Daha ilerde, bisiklet konusunda daha anlayışlı bir otel bulup oraya yerleştim. İçimde de şöyle söyledim : “Onlar kaybetti.” Tabi tek bir yere mecbur olduğumda bu kadar kolay var geçemediğimi de belirtmek isterim. O durumda ikna konusunda daha fazla çaba gösterdiğim doğrudur. :)

Çantalardan birini odaya bırakıp, vaktim de olduğu için, Limanköy yoluna doğru sürdüm. İlk amacım, Beğendik Plajı’na ulaşmaktı ama yoğun bir biçimde yol çalışmaları olduğunu ördüm. Burada çalışan kamyonlar sebebiyle yol da toz toprak içindeydi. Biraz ilerledim ve devam edip etmeme konusunda karasız kaldım ama çok keyif almadığım için döndüm. İğneada Feneri’ne doğru yol almaya başladım. Evlerin arasından, etrafına baka baka, keyifle pedal çevirdim. Fenere ulaştığımda fenerin etrafındaki alanda inşaatın devam ettiğini, zemine taş döşendiğini gördüm. Karadeniz’in en batısında, inşaat içindeki fener manzaralı fotoğraflar çekip tekrar İğneada’nın merkezine doğru pedal basmaya başladım. Günün devamı duş, yemek ve biraz da etrafta gezintiyle geçti. Yıllar önce arkadaşlarla gelip bir odada iki çift olarak ranzalarda kaldığımız küçük kasaba zamanlarından koca koca otellerin olduğu büyük bir sayfiyeye dönmüştü. Kısacası biz büyümüştük ve dünya kirlenmişti. :)

 

Mesafe : 104,23 km          

Süre       : 07:27:58              

Ortalama Hız :   14,0 km/sa        

Maksimum Hız : 50,9 km/sa        

Toplam Yükselme : 1.549 m

2. Gün  İğneada-Kıyıköy-Vize    19/06/2022

 

08.16’da yola çıkış.

Otelden kahvaltı sonrası ayrılıp heyecanla Longoz Ormanları girişine kadar anayoldan geriye döndüm. Daha önce arabayla geldiğim yerleri hatırlıyordum. Stabilize ve düz bir yoldan ilerleyecektim. Girişte fotoğraflar çekip stabilize yolda taşlardan seke seke yavaş yavaş ilerlemeye başladım. Etrafa baka baka, yemyeşil doğada, ormanların içinde… İşte olmayı hayal ettiğim yerdeydim… Ama olmasını istemediğim şeyler başıma geldi… Sinekler… :( Evet o hiç özlemediğim, hiç istemediğim, hiç beklemediğim (aslında endişeyle beklediğim :) )  sinekler... Tarih sebebiyle  (Haziran) olsa gerek, Bulgaristan’dan gelirkenki kadar çok sayıda olmasa da keyif kaçıracak seviyedelerdi. Buna rağmen duruşumu bozmayıp, arada el kol sallayarak ilerliyor ve yeşilliğin, ormanın tadına varmaya çalışıyordum. Hamam Gölü levhasından içeriye girip gölü görebileceğim bir yere ulaşmayı düşündüm ama park yerinin sonrasında bisikletli bırakıp epeyce yürümem gerektiği için o noktadan geri döndüm. Yeşil ve sık ormanların arasından geçerek hafifçe yükselen yoldan köprüye ulaştım. Eski turcuların yazılarını okuduğumda, bu noktada köprü olmadığını ve derenin içinden geçildiğini görmüştüm. Şu an o noktada betonarme bir köprü vardı. Köprü üstünde fotoğraf çekip yolun nasıl devam ettiğine baktım. Köprüden kısa bir süre sonra yol ikiye ayrılıyordu. Soldan giden daha dar bir hal alıyordu. Patikavari bir görüntüsü vardı. Haritaya göre Panayır Limanı’na kadar gidiyordu ormanın etrafından ama görüntünün, yolun geri kalanının muntazamlığı konusunda pek içi açıcı bir done vermediğini söylemeliyim. Sağdan devam eden (ana yol olarak adlandırılabilecek stabilize yol) ise hemen kıvrılarak tırmanmaya başlıyordu. Kıvrıla kıvrıla tırmanan yolun stabilize kısmının Sivriler Köyü’nün girişine kadar devam ediyordu. Sivriler Köy’ü de soluklanma ve su molası için ideal bir yerdi. Sonrasında biraz daha tırmanan yol, muhteşem orman denizi görüntüleri vererek zirveye ulaşıp inişe geçmeye başlıyordu. Kışlacık Köy’ü üzerinden Kıyıköy’e doğru çevirdim istikametimi. Yemek için de hayaller kurmaya başladım her zamanki gibi. :)

Kıyıköy’e varıp deniz kıyısında fotoğraf çektim. Bu noktaya gelirken de nerede ne yerim diye etrafı kesiyordum ama sezonun başlamaması her yerin kapalı olması anlamına geliyordu. “Orası var”, “Kapalı”, “Aaa burası…”, “Kapalı”… Sonuçta o hayallerin sonu kuru fasulye-pilav ikilisine çıktı. :) “Salaş” kavramına boyut atlatan bir lokantada karnımı doyurdum. Yemek sırasında da ilginç bir olaya şahit oldum. Bir araba, tam yanımızda, ters yönde gidilmesini engellemek için yola konulmuş kapanın üzerinden geçti. Ön lastikler gümledi. :) Hiç kapanda lastik patlatan bir araba görmemiştim. Sesi çok şiddetliydi ama beni daha çok sürücü arkadaşın yaptığı bu bile bile lades durumu şaşırtmıştı.

Yemek sonrası pek oyalanmadan yola devam ettim. Tabi bu benim için Kıyıköy’e gelirken indiğim yokuşların tekrar çıkılması demekti. Kazandere Barajı’nın yakınında Vize’ye giden (gelirken kullandığım) ana yoldan ayrıldım. Asfalt kalitesi daha az olan ara yola girdim. Aksicim Köyü’nü geçip Balkaya Köyü’nün mesire alanına ve alabalık çiftliğine indim. Yol dik bir inişle köprüye inip aynı diklikte tekrar çıkıyor ve muhteşem manzaralar sunuyordu. Pazar günü piknik yapan aileler etrafı doldurmuştu. Kendi kendime “Buraya ailemle de geleyim.” dedim. Sonra da tırmanışa devam ettim. Yol sürekli tırmanarak ana yol bağlandı ama tırmanış bitmedi. Sıcak asfaltla daha kalabalık bir yolda 480 m.’deki Göztepe’ye kadar çıktı. Sonrası ise Vize’ye kadar 5 km.lik keyifli bir inişti. Aracıma kadar ulaşıp Tito’yu arabaya yükledim. Kıyafetleri kurularıyla değiştirip akşam vakti büyük şehre doğru yola çıktım.

İki günlük bir kaçamakla uzun zamandır bisikletle kat etmek istediğim muhteşem bir rotayı tamamlamıştım.

 

Bu maceranın (da) sonu…

 

Mesafe : 101,97 km          

Süre : 08:28:52              

Ortalama Hız : 12,0 km/sa        

Maksimum Hız : 51,4 km/sa        

Toplam Yükselme : 1.883 m