Mini Tur : Bolu-Yedigöller-Devrek-Alaplı-Düzce-Bolu (30/10 - 02/11 2019)

 

Merhaba,

29 Ekim sonrasındaki 3 gün için izin kullanmam gerekince hızlıca 4 günlük bir tur planladım. Plana göre arabayla Bolu’ya gidip Bolu’dan yola çıkmayı ve uzun zamandır hayalini kurduğum Yedigöller Milli Parkına ulaşmayı hedefledim. İlk gün Devrek, ikinci gün Alaplı sonra Düzce’de konaklayıp son gün Bolu’ya vardıktan sonra arabayla İstanbul’a dönecektim.

 

1. Gün : Bolu-Yedigöller-Devrek

Çarşamba günü sabah 04:45 civarı yola çıktım. Yolda küçük kahvaltı ve çay molaları ile Bolu’ya vardım. Çalıştığım iş yerinin Bolu’daki kampüsüne aracımı bırakıp bisikletimi birleştirmeye koyuldum. Kısa süre sonra Yedigöller yolundaydım. Çarşamba sabahı Bolu’da hava soğuk ama açıktı. Yol hemen tırmanmaya başlıyordu. Kısa süre sonra da sis harika görüntüler sunmaya başladı. Sonbaharın renkleri ile Yedigöller yolu çok uzun zaman önce hatırladığım görüntülerdeydi. Bir noktası hariç. Yolun kendisi. Çünkü yol tamamen sıcak asfaltla kaplanmıştı. Eski stabilize ve hatta zamana zaman taşların kayaların ortaya çıktığı yol artık kıvrıla kıvrıla uzanan asfalt bir yol haline gelmişti.  Yokuş çıkarken birden yanımda bir araç durduğu fark ettim. Araçta iki kişi vardı. Onlar da Yedigöller’e gidiyorlarmış ama şoför koltuğunda oturan arkadaş  (sonradan tanışıp adının Oğulcan olduğunu öğrendim.) da bisikletle Yedigöller’e gidecekmiş. “Şimdi bisikleti kurup ben de yola çıkıyorum. Yolda görüşürüz.” dedi. Yola devam ettim. Muhteşem Sonbahar manzaralarıyla tırmanıyordum. Oğulcan’la tepeye akın bir yerde  çay molasındayken buluştuk. Kendisin hemşerimmiş. Samsunlu. Ankara’da okumuş ve orada yaşıyormuş. Arkadaşıyla Yedigöller’de kamp yapacaklarmış. Kısa bir süre sonra inişe geçtik. Göğsümüzde kameralarla iniş videosu çekiyorduk. Oğulcan biraz öndeydi. Ben de sağa sola bakarken biraz hızlanmışım. Bir anda dengemi kaybettim. Ön teker yalpa yapmaya başladı. Yavaşlamak için frene asıldığımda da kayıp o hızla kendimi yerde sürüklenirken buldum. Daha doğrusu orası hatırlamadığım kısmı. Hatırladığım kısmında yerde sol yanımın üstüne doğru yatıyordum. Arkamda bir araba durdu. İçinde iki kadın vardı. Birisi inip iyi olup olmadığımı sordu. “İyiyim” dedim ama kalkamıyordum. Bu arada gidon çantam açılmış ve içindekiler yola savrulmuştu. Göğsümdeki kamera da… Araçtan inen hanımefendi dağılan eşyalarımı toplayıp kaskımın içine koydu. Ben de zor da olsa ayağa kalktım ve hasar tespiti yaptım. Yine cebimdeki biber gazını üzerine düştüğüm için kalçamın sol yanı daha da fazla ağrıyordu. Dizim, dirseğim, bileğim kanıyordu. Eldivenim yırtılmıştı sol elimin üst kısmında hafif yaralar oluşmuştu.  Genel olarak sol kısım yara almıştı ama sağ dizimin altında da sürtünme izleri vardı. Ayrıca sol omzumu da yer çarpmıştım. Ve tabi kaskımdaki sürtünme izlerini görünce asıl tehlikenin oradan savuşturulduğunu da anlamıştım. (Daha sonraki kontrollerimde kaskımın yola çarpan kısmının kırıldığını ama parçalanmadığını ve yerinde durduğunu gördüm.) Tito’nun barendlerinin (ErgonGP-5) asfalta sürünmesinden çıkan parçaları fark ettim. Çantaların (Ortleib) da yere süründüğü yerleri gördüm ama Allah’tan herhangi bir yırtık oluşmamıştı. Şortumun bir kısmı yırtılmıştı. Üstünde ki rüzgarlıkta da yere çarpan kısımlarda yırtıklar vardı. Bisikletin mekaniğinde ve jantta bir sorun olmamıştı. Kısaca barend, çanta ve tabi ki “ben” Tito’nun hasar almamasına sebep olmuştuk. :)

Kalkıp toparlandım. Yaralarım kanıyordu ama devam edebileceğimi düşündüm. Bu arada Oğulcan’da beni merak etmişti. Geriye gelip durumu görünce dehşete kapıldı ama iyi olduğumu söyleyince o da ferahladı. Seleye oturduğumda devam edebileceğimi hissediyordum. En azından Yedigöller’e ulaşmadan bırakmayacaktım. Oğulcan’la birlikte inişe devam ettik ama bu sefer ben epeyce yavaş iniyordum. Uzun zaman önce geldiğim Yedigöller’i tekrar görmenin heyecanı düşmenin verdiği acı ve hayal kırıklığının önüne geçiyordu. Yolda fotoğraf çektikten sonra merkeze indim. Büyük gölde fotoğraf çekerken bir evlilik teklifi setup’ını gördüm. Göl kıyısında evlilik teklifi ortamı hazırlanmıştı ama o gün için biraz kalabalık bir ortamdı. Bir şeyler yemeden önce yanımdaki yara bantları ile açık yaraları kapamaya çalıştım. Kendimi devam etmeye hazır hissediyordum. Bu sırada Oğulcan yanıma geldi. Devam edeceğimi söyledim. Bana iyi yolculuklar diledi ve vedalaştık. Devrek’e ulaşmayı hedeflediğim için fazla vakit kaybetmeden daha önce görmediğim tarafa doğru ilerlemeye devam ettim. Artık bilmediğim yollarda ilerliyordum. İniş taşlı bir yoldan devam ettiği için inişim de yavaş oluyordu. Daha sonra da güzel bir vadi içerisinden Bolu Çayı’nın arkadaşlığı ile, zaman zaman stabilize, bazen asfalt hatta bazen de nemden dolayı sertleşmiş toprak bir yol ama kesinlikle çok keyifli. Mengen’e giden yoldan Devrek’e doğru ayrıldığımda artık akşam olmuştu. Köylerin arasından biraz tırmanıp ana yola inecek ve Devrek’e varacaktım. Ana yola varmadan hava karardı ve far ışığında ilerlemeye devam ettim. Ana yolda 7-8 km. lik bir sürüşten sonra Devrek’e varıp kalacak bir yer buldum. Eczanelerin kapandığı bir saat oldu için pansuman için bir şey alamadım. Yine yanımda olan yara bantları ile idare ettim.

 

Bolu-devrek.PNG

 

Mesafe : 97,49 km

Yolda Geçen Süre : 7:28  saat

Ortalama Hız : 13,0 km/sa

Meksimum Hız : 52,8 km/sa

Yükseklik Kazancı : 1.483 m

2. Gün : Devrek – Alaplı

 Sabah kahvaltı sonrası yola çıkmadan önce yakında bir eczane bulup yara bandı ve oksijenli su aldım. Ama pansuman yaptırmadım. O işi yoldaki molaya bıraktım. Devrek’ten Alaplı istikametine direkt tırmanışla başladım. 12-13 km.’lik bir tırmanışın Devrek manzarası muhteşemdi. Tırmanışın sonlarına doğru verdiğim molayı pansumana ayırdım. 720  m.’lik Babadağ geçidini aştıktan sonra Aydınlar Çayı ile birlikte ine çıka devam ettim. Yol, çok güzel sonbahar görüntüleriyle Karadeniz Ereğli’ye yaklaştım. Yaklaştıkça da trafik arttı. Alaplı’da kalmayı planladığım otelde yer olduğunu öğrenince hiç Ereğli’nin içine dalmadan sahil yolundan devam ettim. Otele ulaşıp yerleştim. Duş alıp yemek için dışarı çıktığımda yağmur atıştırmaya başladı. Hava durumunda ertesin günün yağışlı olacağını görmüştüm. Yağışın bir kısmının gece olması işime gelecekti. Yemek sonrası kısa bir Alaplı turu yapıp çiseleyen yağmurda otele yürüdüm.

 Mesafe : 77,57 km

Yolda Geçen Süre : 6:04  saat

Ortalama Hız : 12,8 km/sa

Meksimum Hız : 46,8 km/sa

Yükseklik Kazancı : 1,212 m

Devrek-Alaplı.PNG

3. Gün : Alaplı-Düzce

 Sabah yola çıktığımda hava beklediğim gibi kapalıydı. Direkt yağmur yoktu ama ilerleyen saatlerde yağabilirdi. Bu sebeple odadan çıkmadan kask ve ayakkabı kılıflarımı takıp yoldaki muhtemel yağmur baskınına karşı ön hazırlığımı yapmıştım. Alaplı’dan itibaren yol direkt yükselmeye başlıyordu. Harika sonbahar manzaraları eşliğinde ilerliyordum. Bu arada, yolun adının neden “kamyon yolu” olduğunu anlamama yarayan ciddi bir kamyon trafiği vardı.  Bazı noktalarda da heyelan sonucu yolda bozulmalar oluşmuştu. Bu sebeple yolun belli noktalarında tamir çalışmaları için yol daraltılmıştı.

Yolun zirvesinden itibaren iniş Yığılca’yaydı. Yemek molası da aynı yerde oldu. Bu arada dışından ıslak içinden terli kıyafetlerimi de değiştirdim. 10 derecelik ortalama sıcaklı sebebiyle işimi şansa bırakmak istemiyordum. Düzce’ye yaklaştığımda ana yol yerine Garmin’in çizdiği ara yolları tercih ettim. Daha sonra da Düzce’nin merkezine yoğun bir trafik.. Merkez’de bir otel bulup yerleştim. Hem yemek için uygun bir yer bulmak hem de biraz dolaşmak için dışarı çıktım. Yemeğe fazla yüklenmeden karnımı doyurup ertesi güne hazır olmak için kısa bir turdan sonra odaya döndüm.  

 Mesafe : 69,98 km

Yolda Geçen Süre : 5:05  saat

Ortalama Hız : 13,8 km/sa

Meksimum Hız : 48,7 km/sa

Yükseklik Kazancı : 893 m

Alaplı-Düzce.PNG

4. Gün : Düzce-Efteni Gölü-Bolu

Bugünkü hedefim Bolu Dağı’na yönelmeden önce Efteni Gölü’nü görmekti. Gölün çevresini turlamayı hedeflediğimden Gölyaka’ya doğru pedal basmaya başladım. Daha sonra fark ettim ki Efteni Gölü için yolu epeyce uzatmışım. Düz yolda sabah ışıklarında köylerin arasında pedal basmak eğlenceliydi. Ama gölü görmek için düşündüğümden daha fazla yol yapmam gerekti çünkü göl düşündüğümden çok daha küçük bir alanı kaplıyordu. Çay molasını göl kenarındaki gözetleme alanında verdim. Göldeki iskelede ve gözetleme kulesinde fotoğraflar çektim.  Tekrar Düzce’ye dönerken yine ara yollardan E5’e bağlanarak Kaynaşlı’ya vardım. Yemek için gözüme kestirdiğim yerlerin düşündüğümden daha yukarıda olduğunu fark edince uygun bir yerde yemek molası verdim. Sonra da dağa doğru pedallamaya başladım. Ben yolun kenarında uygun genişlik var diye düşünüyordum ama  özellikle metal bariyerlerin olduğu yerlerde yolun kenarında oldukça dar bir alan kalıyordu kamyonlar yanımdan vızır vızır geçerken. :) Şaka bir yana, bir çoğu nispeten uzaktan geçerken ara ara kendimi yolun kenarındaki boşluklara atmam gereken tır geçişleri de oldu yanı başımdan. Ama herhangi bir sorun yaşamadan Bolu Dağı geçidine vardım. Hava 3 dereceydi. Islak değildim ama terliydim. İnişe geçeceğim için de (bu kadar soğuk bir havada) üstümü değiştirmemin daha iyi olacağını düşündüm. Bu sırada, yolun karşı tarafından 4-5 bisikletlik kadınlı erkekli bir grubun geldiğini gördüm. Selamlaştık. Bolu Dağı hatırası olacak fotoğrafları çektikten sonra Koru Otel’in duvarının üstüne eşyalarımı koyup üzerimi değiştirdim. Hava o kadar soğuktu biri kafamı diğeri de yüzümü koruyan iki buf birden kullanıyordum.  Yola devam edince birden karşı şeritte selamlaştığım grubun benim tarafımda olduklarını görüm. Yetişip kendileriyle sohbet ettim. Hafta sonları günübirlik tur yapan bir grupmuş. O soğukta orada olmalarını gerçekten takdir ettim. (Sanki ben orada değilmişim gibi :) ) Bolu’nun merkezinde vedalaştık. Aracımı bıraktığım yere kadar yoğun trafikte pedal bastım. Aracıma bisikletimi yükleyip İstanbul’a yola çıktım.

Mini turun sonu. :)

 

Mesafe : 92,93 km

Yolda Geçen Süre : 6:26 saat

Ortalama Hız : 14,5 km/sa

Meksimum Hız : 41,0 km/sa

Yükseklik Kazancı : 1.086 m

Düzce-Bolu.PNG